14 Temmuz 2011 Perşembe

Prison Break - 2. sezondayız

Şimdiye kadar izlediğim diziler içinde en iddialı oyunculukların sergilendiği dizi. Özellikle T-bag ve Abruzzi (fotoğrafta soldan ikinci ve sağdan ikinci aktörler) inanılmaz. Abruzzi kendisinin de söylediği gibi "Shakespearevari bir mafyayı", T-bag ise kendi yarattığı dil hareketleri,saç modeli ile psikopat bir "sürüngen"i canlandırıyor. T-bag'in kızı ya da eşi olsam bu diziyi izledikten sonra onunla aynı evi paylaşmak ister miydim bilemiyorum :) Başrollerdeki Burrows ve Scofield (soldan üçüncü ve dördüncü) ise ağırbaşlı - ölçülü - disiplinli oyunculukları (ve tabii etkileyici fizikleri) ile başarılı bir oyun çıkarıyorlar. Yan karakterlerin tümü o kadar iyi tanımlanmış ki aslında tüm oyuncular başrolü paylaşmış diyebilirim.


Evet, evet, artık gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim diziyi...

7 Temmuz 2011 Perşembe

İşler de aşklar gibidir...

... hiç kimse bir gün biteceğini düşünerek başlamaz ne işe, ne de aşka... Önüme ailem için, benim için, kariyerim için güzel olacağını düşündüğüm bir fırsat çıktı; dört yıl önce koşarak geldiğim ve mutlu günler geçirdiğim işimden hüzünlenerek ayrılıyorum ve yepyeni bir takımın bir parçası olmak üzere yola çıkıyorum.

     
Bana şans dileyin...

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Sir Elton John,hizmetinizdeyim...

Tam 18 yıl önce bir Haziran akşamı, daha doğrusu benim ÖYS'ye girdiğim stresli ve yorgun günün akşamı kardeşimle birlikte İnönü Stadı'nda Elton John konserine gitmiştik, annemle babam bizi kapıda beklemişlerdi. Konser çıkışı kendimize The One tişörtü bile almış, yıllarca giyip hava atmıştık. İlk Elton John kasetimizi de konserin ertesi günü satın almıştık da annem bile sevip biz evde yokken dinler olmuştu.

Dün akşam yine Elton John konserindeydim. Bu kez stadda değil karşısındaki Küçükçiftlik Parkı konser alanında, yanımda kardeşim yoktu ama akşam çıkışta yine babam gelip aldı beni :) Kaç yaşına gelirsen gel, ister evli ol, ister çocuklu anne-babalar için kızları hep çocuk kalıyor. 

18 yılda ben yaşlanmıştım da Elton John yaşlanmamıştı, 2,5 saat boyunca sahneyi terketmedi, herkesi coşturdu. Orkestrası da bir alemdi; birkaç tane yaşlı delikanlı - biri uzun saçlı ve çiçekli gömleği göbeğine kadar açık gitarist Nick Nolte, biri son Mohikan görünümlü baterist, diğer gitarist aynı Nejat Yavaşoğulları, iki tane çello çalan ve fes takan çıtır delikanlı, arkada pofuduk kıvırcık saçlarıyla tombul neşeli siyahi vokalistler grubu ki bellerinde Shakira/dansöz şıngırtılarından vardı. 




Seviyorum bu adamı ne yapayım; kimliğine sahip çıkmasını, partneri/eşi ile taşıyıcı anneden çocuk sahibi olmasını, bir futbol takımı satın almasını, güneş gözlüklerini, rüküş ayakkabılarını-ceketlerini, kulise incir ve palmiye istemesini, piyanosuyla çocuğuymuş gibi oyun oynamasını, insancıllığını, her yardım organizasyonunda yer almasını seviyorum - 80'ler ve 90'ların simgesi hüzünlü ve neşeli şarkılarını seviyorum; en çok da Nikita'yı...

Babam beni eve bırakırken şöyle dedi: "İnsana kaç kere nasip olur böyle dünya çapında bir sanatçıyı izlemek?" Bana iki kez nasip oldu, çok şanslıyım...biliyorum.